Vahiy kelimesi Tanah’ta “gālā (açmak), yāda(ifşa etmek, bildirmek, tarihi olaylar üzerinden kendini ifşa etmek), nir’an (kendisini göstermek, kutsiyet izafe etmek) ve noda (kendini bildirmek, İsrailoğulları dışındaki insanlarla iletişim kurmak) terimleriyle karşılanır. Dabar kelimesi ise “Tanrının kelamı” anlamına gelmektedir. Yani Tanrının insanlarla iletişimi anlamındadır.
Tanah’a göre vahyin kaynağı Tanrı Yahve’dir. Bu vahiy olayında Tanrı, yani kaynak aktiftir; insan yani alıcı ise pasif durumundadır. Bu durum İslam’daki gibi -ki istisna durumlar ileride verilecektir- bir durumdur. Vahiy olayı peygamberin yani insanın kesbiyle yapabileceği bir durum değildir. Bu tamamen Tanrının dilemesi ve iradesiyle alakalı bir durumdur. Tanrı, istediği varlık ile bu iletişimi sağlar. Peki Tanah’a göre vahiy nasıl gelmektedir? Tanah’a göre vahyin geliş şekilleri sekiz tanedir. Bunlar: Tanrının vasıtasız konuşması, theofani ve rü’yet, sahih rüyalar, Tanrının meleği ile gerçekleştirilen iletişim, Tanrının Ruhu ve Eli, yaratma ve tabiat olayları, tarihi olaylar ve son olarak da kutsal kuralar adı verilen Urîm ve Thummim’dir. Kısaca bu terimleri açıklayacak olursak Tanrının vasıtasız konuşması sadece Musa (a.s)’ya özgü bir durumdur. Yani Tanrı Yahve doğrudan Hz. Musa ile konuşmuş, ona vahyin yazılı kurallarını yani herkesçe bilinen on kuralın yazıldığı iki levha vermiştir.
Theofani, Tanrının insana görünmesi, ilahi varlığın tecellisi veya bu varlık tarafından verilen mesajken; rü’yet, Tanrı mesajının bir nesne tarafından ilham edilmesidir. Mesela bir kişi bulunduğu yerden başka bir yere göç etmek istiyor. Fakat bu göç, o kişi için iyi sonuçlar doğurmayacaktır. Doğal olarak bu neticeyi sadece kadr-i mutlak olan Tanrı biliyor. Tanrı kurtarıcı ve yardım edici sıfatından dolayı – bu tamamen Tanrının inisiyatifine bağlıdır. Hakkında bu vaciptir veya bu caizdir gibi bir itham yapılamaz. Bu tamamen Tanrının dilemesi ve lütfudur.- bu kişiye mesela öğle vaktinde tarlada çalışırken birdenbire bir yılan ya da bir kertenkele silueti ile gerçeği ilham ediliyor. Bu durum kişiye eğer göç ederse başına kötü bir olay geleceği şeklinde ilham oluyor ve göçten vazgeçiyor. Tabi teofani ve rü’yetin niteliği hakkında Yahudi alimleri ihtilaf etmişlerse de asıl konumuz bu olmadığından kısa bir şekilde vermek istedik.
Üçüncü vahiy geliş şekli olan rüyalar ise Tanrının peygamberlere, siyasi liderlere ve seçilmişlere iletmek istediği mesajları rüyada iletmesidir. Buraya örnek olarak Hz. Yusuf ve Daniel’in rüyalarını ve rüya tabir etme yeteneklerini gösterebiliriz. Yahudi teolojisinde rüyalar yalancıların artmasından dolayı iki şekilde incelenmektedir. Birinci kısmını oluşturan basit rüyalar sıradan insanların gördüğü rüyalarken, ikinci kısmını oluşturan sembolik rüyalar ise sadece Tanrının iletişimine mazhar olan seçilmiş kişilerin gördüğü rüyalardır. Rüyanın diğer vahiy geliş şekillerinden farklı olarak şu özelliği göze çarpmaktadır. “İncubation” adıyla anılan kelime manası kuluçkaya yatmak olan bu terim, vahiy olgusu içerisinde “kişinin ilahi vahye mazhar olabilmesi için kutsal mekanda itikâfa girmesi” şeklinde ele alınmaktadır. Tanah’ta bununla ilgili kıssalar mevcuttur. Konumuzu uzatmamak için diğer vahiy şekillerinden olan Tanrının Meleği, Eli ve Ruhu konusuna geçelim.
Tanrının vahiyde vasıta olarak kullandığı başka bir unsur da “Tanrının Meleği, Tanrının Adamı, Baş Melek” olarak adlandırılan İbranice Gavri’el (Cebrail) ismiyle anılan, Tanrının mesajlarını ileten melektir. Bu melek Tanrının mesajlarını insanlara nakleder. Kuran-i Kerim’de bildirildiğine göre Yahudiler, Cebrail’i sevmezler. Çünkü onların vahiy kabul ettiği Yahudi tarihi boyunca başlarına gelen bütün cezaları, felaketleri Yahudilere ileten melek Gavri’el’dir. Bu yüzden ona hasımlık beslemişlerdir. Ayrıca Kitab-ı Mukaddes’te verilen “Rab’bin meleği Hacer’i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın başında buldu. Tanrı çocuğun sesini duydu.” ve “Tanrı’nın meleği göklerden Hacer’e, ‘Neyin var, Hacer?’ diye seslendi, ‘Korkma! Çünkü Tanrı çocuğun sesini duydu.’” Hem bu Kuranî bilgiler hem de Kitab-ı-Mukaddes’te verilen bilgiler ışığında Tanrı, melek aracılığı ile de insanlarla ilişkilerde bulunmuştur. Tanrını Ruhu ve Eli konusuna gelecek olursak ileride değineceğimiz logos anlayışını izah ettikten sonra bu konu daha anlaşılır olacaktır. Kısaca değinmek gerekirse Tanrının Ruhu yaratma fiilindeki ilahi güç, insanlara yeteneklerini veren, insanlara özel görme ve anlama gücü bahşeden; peygamberin ağzından çıkan sözlerin kaynağını oluşturan ve vahyi insanlara ulaştıran ilahi güçtür. Tanrının Eli, vahyin iletilmesinde etkilidir.
Diğer bir vahiy çeşidi olan yaratma ve tabiat olaylarındaki iletişim ise şöyledir: İslami bilgilerimizden de bildiğiniz üzere Yüce Allah bir şeyi irade ettikten sonra o şeyin gerçekleşmesi için sadece “Ol” demesi yeterlidir. Bu durum Yahudilikte de aynı şekildedir. Yüce Yahve, tabiatın oluşmasında yani gördüğümüz veya görmediğimiz her şeyin varlık statüsüne erişmesi için sadece onun tek bir sözüne bağımlı durumdadır. O bir şeyi irade ettiği zaman, sadece “Ol” der ve o şey gerçekleşir. İşte Tanrının bu “Ol” sözcüğü Yahudi dinince vahiy kabul edilmiştir. Çünkü vahiy Tanrının Kelamı anlamındadır. “Ol” sözcüğü de Onun bir kelamı olduğuna göre bu sözcük de bir vahiydir. Tabiat olayları ise -özellikle olağanüstü olaylar- Tanrıdan bir işaret olarak algılanmıştır. Genellikle bu olaylar Tanrını öfkesini temsil etmektedir. Tarihi olaylar ise Yahudilikte “Yahve’nin fiilleri/müdahaleleri” olarak algılanmıştır. Bu müdahaleler Hz. İbrahim’in Kenan diyarına yolculuğuyla başlar. İnsanlar, Tanrıyı bu müdahaleleri ile tanır. Mesela Mısırdan çıkış olayı Tanrının doğaya hükmettiğine ve kurtarıcı olduğuna delalet eder. İsrailoğulları, Tanrı ile yaptığı sözleşmelerine sadık kalmadığında ise onun “Kahhar” sıfatını hakkederler ve başlarına bir çok musibet gelir. İşte bu Tanrıyı betimleyen sıfatları insanlar bu tarihi olaylarla öğrenirler. Ve son olarak da peygamberler öncesi dönemde kullanılan Urîm ve Thummim, Tanah’ta kehanetin mekruh sayıldığı fakat faydasız olmayan kutsal kuralardır. Bu kura, iki yassı taş olup, I. Samuel kitabında Tanrı ve insanın iletişimin meşru yollarından biri sayılmaktadır.
Görüldüğü üzere İslam’da olduğu gibi tanrı ve vahiy konusunda monoteist bir anlayışta olan Yahudilikte daha sonraları ne olmuştur ki hem Rablerini ikilemişler hem de varlığın kaynağının Rab Yahve haricindeki bir varlığa yüklemişlerdir? Miladi I. yüzyılda Philo (M.Ö. 20 – M.S. 40) adındaki ilk Yahudi filozofu Tanah’ta temellendirilen monoteist anlayışını yeniden düzenlemiştir. Yukarıda da değindiğimiz gibi Tanah’ın yazılışı ilk dönemlerden itibaren başlamış, Hz. İsa’nın gelişine kadar bu yazma serüveni devam etmiştir. Helenistik kültürünün yoğun boyutta yaşandığı İskenderiye kentindeki bu doğu ve batı kültürünün birleşiminden Philo ve Yahudilik dini payını önemli bir şekilde almıştır. Antik Yunanlılar bilindiği üzere politeist bir tanrı tasavvuruna sahiptirler. Helenistik kültürünün içerisinde yetişen Yahudi bilgini Philo, kendi monoteist tanrı tasavvurunu anlatmakta güçlük çekecek olmalı ki Yunan felsefesindeki logos kavramını yeniden düzenlemiştir. Logos kavramını kısaca anlatacak olursak öncelikle alemindeki nizami anlamak, ardından bu nizami koyan ve devam ettiren gücü anlamak, daha sonra ise bunu aklî bir ifade ile belirtmektir. Yani bu Thales’ten beri süregelen bir tartışma olan evrenin kaynağı nedir sorunsalıdır. Buna felsefede arkhe sorunsalı denir. Philo, dinini öğrettiği gibi bu arkheyi / logosu tanrı olarak kabul etmesi gayet normaldir. Fakat Philo, bu logos kavramını doğrudan aşkın olan tanrıya yüklememiş, tanrı ile alem arasına bir aracı güç koymuştur. Bunun nedeni ise tanrısının tekliğine zarar vermeden tanrı ile alem arasındaki ilişkiyi akli bir şekilde açıklamaya gerek duymasıdır. Burada Philo varlığın oluşmasında iki temel unsur olarak ilahi sebep ve bu sebebe etki eden madde olduğunu söyler. Yani logos alemi yaratılmasında etkin güç olan kozmolojik ilkedir. Açıkçası İslam dini bu ifadeye yabancı değildir. Zaten bu kavram, İslam Filozofları ile “Sudur Teorisi” olarak literatürümüze girmiştir. İşte Philo da tıpkı bu filozoflar gibi dinini felsefe ile bütünleştirme çabasına girmiştir. Burada logos, tanrıdan ayrı olmayan fakat tanrının faaliyetlerini de ifade eden ve tanrı ile alem arasında aracı olan kozmolojik ilke olarak tanımlanmıştır. Logos, akdedilebilir alemin yaratıcısı, hem alemin yaratılmasında aracı hem de tanrının sureti, alemi yöneten ilk oğul, kurtarıcı, tanrıdan sonra ikinci varlık, tanrının fiilleri, hikmetin kaynağı ve Musa ile irtibat kurandır. Son olarak logos, tanrı haricindeki bütün her şeyin kaynağıdır. Tanrının, alemle iletişim kurduğu her şeydir. Bu yüzden iletişimdeki bütün aracılar da (melek, rüya, ilham, peygamberlerle konuşan, peygamber, kutsal kitap…) logostur. Son olarak da vahiy alan kişilere değinelim bu kişiler peygamberler, seçkin kişiler ve yöneticilerdir.